AYM Başkanı Özkaya: Anayasa Mahkemesi’ne 13 yılda 702 bin 53 bireysel başvuru yapıldı
AYM Başkanı Özkaya: Anayasa Mahkemesi’ne 13 yılda 702 bin 53 bireysel başvuru yapıldı
AYM Başkanı Özkaya: Anayasa Mahkemesi’ne 13 yılda 702 bin 53 bireysel başvuru yapıldı
Haber Giriş Tarihi: 20.10.2025 13:43
Haber Güncellenme Tarihi: 20.10.2025 13:43
Kaynak:
DHA
Seyfettin EKEN-Selim KAYA/DİYARBAKIR, (DHA)- ANAYASA Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, “Eylül 2012 tarihinden bugüne kadar, bireysel başvuru sistemi kapsamında Mahkememize 702 bin 53 başvuru yapılmıştır. Bunların 600 bin 14’ü karara bağlanmıştır” dedi.
Diyarbakır’da bir otelin toplantı salonunda, ‘Adli ve idari yargıda bireysel başvuru ihlal kararları ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması’ konulu bölge toplantısı düzenlendi. Toplantıya Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, Yargıtay Birinci Başkanı Ömer Kerkez, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Muhsin Şentürk, Avrupa Konseyi İnsan Hakları, Adalet ve Hukuki İşbirliği Standartlarının Uygulanması Dairesi Başkanı Lilja Grétarsdóttır, Avrupa Konseyi Ankara Program Ofisi Başkanı William Massolin, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Çelenk, Diyarbakır Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı Erhan Çavuşoğlu, Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi Başkanı Kenan Şenlik, Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı Ali İrfan yılmaz ve davetliler katıldı.
Programda konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, bölge toplantılarının 7’ncisinin Diyarbakır’da gerçekleştirildiğini ifade etti.
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru sürecine ilişkin verileri paylaşan Özkaya, “Bireysel başvuru, herkesin Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurmak suretiyle kullanabileceği bir hak arama yoludur. Eylül 2012 tarihinden bu yana fiilen kullanılmaktadır. Söz konusu tarihten bugüne kadar, bireysel başvuru sistemi kapsamında, Mahkememize 702 bin 53 başvuru yapılmıştır. Bunların 600 bin 14’ü karara bağlanmıştır. 600 bin 14 kararın önemli bir kısmını, 531 bin 134’ünü kabul edilebilirlik kriterlerinden, birini veya birkaçını taşımaması nedeniyle başvurular hakkında verilen kabul edilemezlik kararları oluşturmaktadır. Belirtilen durumla birlikte 23 Eylül 2012 tarihinden bugüne kadar Mahkememiz tarafından toplam 81 bin 841 ihlal kararı verilmiştir. Bunların 56 bin 443’ü makul sürede yargılanma hakkına ilişkindir ve başvuruculara bir miktar manevi tazminat verilmesi ile sonuçlanan ihlal kararlarıdır. Adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı, ifade özgürlüğü gibi 19 değişik hak grubundan dosya bazlı verilmiş ihlal kararı sayısı 23 bin 914; hak bazlı verilen ihlal kararı sayısı ise 25 bin 398’dir. Mahkememiz kayıtlarına göre bu kararlardan bugün itibarıyla icra süreci henüz tamamlanmamış olanların sayısı 84’tür. Sözünü ettiğimiz sayılara baktığımızda, yıllar itibarıyla yapılan 702 bin 53 başvurunun yaklaşık yüzde 76’lık kısmının, yani 531 bin 134 ünün, kiminin süresinde yapılmaması, kiminin diğer kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması ve kiminin de böyle isimlendirilmese de nitelik itibarıyla tamamen temyiz incelemesi yapılması istemi niteliğinde olması nedeniyle kabul edilemezlikle sonuçlanan başvurular olduğunu; makul süre dahil yüzde 24, makul süre düşüldükten sonra kalanların ise yaklaşık yüzde 16 civarındakilerin de bir hak ihlali var mı yok mu incelemesini gerekli kılan nitelikteki başvurular olduğunu görüyoruz. Öte yandan 13 yılda verilen ihlal kararlarının toplam başvuruya oranının da makul süre hariç yaklaşık yüzde 3,4 olduğu görülmektedir. Tabii ki konjonktürel nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan spesifik bir konuya ilişkin çok sayıda dosya olması durumu bunun dışındadır” diye konuştu.
‘ANAYASA MAHKEMESİ BİR SÜPER TEMYİZ MERCİİ DEĞİLDİR’
Özkaya, bireysel başvurulara ilişkin değerlendirmesinde, “Peki buradan nasıl bir sonuç ortaya çıkıyor? Buradan, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemelerinde bir süper temyiz mercii olarak görev yapmadığı; önüne gelen başvurularda Anayasa’dan kaynaklanan bir yetkiyle anayasal bir görevin yerine getirilmesi bağlamında, yalnızca, bir hakkın anayasal anlamda ihlal edilip edilmediğine baktığı sonucu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla buradan da hem bireysel başvurunun bir temyiz yolu olduğu algısının gerçeğe uygun düşmediği hem de Anayasa Mahkemesi ile diğer yüksek mahkemelerimiz olan Yargıtay ve Danıştay arasındaki bireysel başvuruya ilişkin ilişkinin, hiyerarşik bir yönü bulunmayan, anayasal iş bölümüne dayalı bir ilişki olduğu sonucu ortaya çıkıyor. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi de hemen her vesileyle, ilgili her kararında hak ihlallerini giderme görevinin öncelikle genel anlamda kamu gücü kullanan tüm organlara ve özelde de olağan yargılamayı yapan mahkemelere ait olduğunu vurguluyor ve böylece Anayasa Mahkemesi ile diğer mahkemeler arasındaki ilişkinin ‘ikincillik’ ilkesi esası üzerine kurulduğu tespitini yapıyor. Bununla birlikte bireysel başvuru yolunun uygulandığı diğer ülkelere baktığımızda da ülkemizde bu alanda yaşanan tartışmaları olağan ve normal karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Kaldı ki biraz sonra da ifade edeceğim gibi Anayasa Mahkemesi diğer yüksek mahkemelerimiz Yargıtay ve Danıştay ile tam bir iletişim içinde çalışmaktadır. Bu bağlamda hem Sayın Yargıtay ve Danıştay Başkanlarımıza hem de yüksek mahkemelerimizin kurul ve daire başkanlarına ve üyelerine hassaten teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
‘YÜKSEK MAHKEMELERİMİZ YARGITAY VE DANIŞTAY İLE DE TAM BİR İLETİŞİM İÇİNDE ÇALIŞILMAKTADIR’
İncelenen bireysel başvuruların adalet odaklı bir yaklaşımla değerlendirildiğini ifade eden Özkaya, şöyle devam etti:
“Mahkememizde bireysel başvuru incelemeleri yapılırken Mahkememizce oluşturulmuş birbirini denetleyen birçok yapının içerisinde yer aldığı bir süreç izlenmekte; hazırlık ve karar aşamasında konuya ilişkin uluslararası evrensel yaklaşımlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında kullanılan ilke ve standartlar, varsa benzer konularda diğer ülke anayasa mahkemelerinin kararları, ülkemizin yüksek yargı organlarının kararlarında ortaya koydukları birikimler, oluşturdukları içtihatlar titiz bir şekilde araştırılmakta; bu araştırma sonucunda ortaya çıkan tespitler, raportörlerimizin görüş ve önerileri de dikkate alınarak Mahkememizin kurumsal olarak geçmişten günümüze kadar oluşan birikimi ve üyelerimizin engin tecrübeleriyle titiz bir müzakereye tabi tutulmaktadır. Ayrıca, konuya ilişkin içtihatlarının temel dayanaklarının anlaşılması bağlamında diğer yüksek mahkemelerimiz Yargıtay ve Danıştay ile de tam bir iletişim içinde çalışılmaktadır. Ayrıca belirtmem gerekir ki mahkememizce, incelenen tüm bireysel başvurularda başvurucular tarafından dile getirilen tüm ihlal iddiaları onların dini, siyasi veya ideolojik kimliğine bakılmadan tamamen adalet odaklı bir yaklaşımla değerlendirilmekte; anayasal sınırlar içinde kalmak kaydıyla, temel hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesine hizmet edecek, modern hukukta benimsenen yorum yöntemleri tatbik edilmektedir. Bu anlayış içerisinde hareket edilirken de temel hak ve özgürlüklerin uluslararası düzeyde korunması bakımından ölçülülük, demokratik toplum düzeninin gerekleri ve adil denge gibi genel ilkelere başvurulmakta ve bunlar dinamik bir yorumla ele alınmaya gayret gösterilmektedir. Dolayısıyla Mahkememiz, kararlarını hukukun çizdiği sınırlar içinde, vicdanın sesine kulak vererek merkezinde yalnızca objektif adaletin olduğu bir anlayışla şekillendirmeye, tüm kişi ve kurumlarla olan ilişkilerini bu anlayış içerisinde yürütmeye, kendisine yüklenen misyon bağlamında; adalet, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükler gibi değerlerin gerçekleşmesine katkı yapmaya, bireylerin ve kurumların adalet duygularını tatmin etmeye, onların devlete ve hukuka olan güvenlerini artırmaya çalışmaktadır. Anayasa Mahkemesi olarak bireysel başvuruda geldiğimiz nokta itibarıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları yanında, insan hakları hukukuna ilişkin tüm evrensel ilke, standart ve kararlardan da yararlanarak temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ve geliştirilmesine yönelik standartları büyük ölçüde belirlemiş, dolayısıyla da zengin bir insan hakları içtihat bankası oluşturmuş bulunmaktayız.”
‘HAKİM VE SAVCILARIN EN BÜYÜK SORUMLULUĞU ADALETİ TESİS ETMEKTİR’
Özkaya, yargı bağımsızlığının önemine dikkat çekerek, “Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin iş yükü giderek artmaktadır. Mahkememiz artan iş yükünün altından kalkabilmek için gerekli tedbirleri baştan itibaren almıştır ve almaya devam etmektedir. Mahkememizce, bireysel başvurunun kabulünün üzerinden geçen 13 yıl içinde yalnızca içtihat ve uygulama bakımından değil kurumsal kapasitenin geliştirilmesi yönünden de önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Ne var ki bireysel başvuru sisteminin etkili bir şekilde, iyi işleyen bir hak arama yolu olarak yoluna devam etmesi, yalnızca Anayasa Mahkemesi’nin çabalarıyla mümkün değildir. Bu, ancak tüm alakadarların bu konuda duyarlı olması ve ihlal kararlarının objektif etkisinin hayata geçirilmesiyle mümkün olabilir. Dünyanın her yerinde, her toplumda o topluma ilişkin anayasal kimliği ya da o topluma ilişkin ortak toplumsal kimliği oluşturan ilke ve değerlerin en önemli güvencesi, hukuk devleti olmanın gereği olan bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığıdır. Bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığı da öncelikle o faaliyeti yürütecek olan bağımsız ve tarafsız hakim ve savcıların varlığıyla mümkündür. Zira devletin ve toplumun bekası açısından mutlak bir gereklilik ve zorunluluk olan hakkın ayakta tutulmasında ve adaletin sağlanmasında en önemli sorumluluk yargısal faaliyetlerin baş aktörleri olan hâkim ve savcılara aittir. Bir başka söyleyişle adaleti tesis etme görev ve sorumluluğu temel olarak hakim ve savcılarındır” diye konuştu.
‘KİMSEYİ, BİLEREK KIL KADAR HAKSIZLIĞA UĞRATMAMALIYIZ’
İddianamelerin yalnızca bir suç isnadı değil aynı zamanda adalet yolunda yakılan bir ışık olması gerektiğini belirten Özkaya, “Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığı temel hak ve özgürlüklerin olduğu kadar kamusal düzenin korunmasının da güvencesidir. Kendimizi ne kadar methedersek edelim, nasıl tarif edersek edelim, hakim ve savcıların da insan olarak ne olduğunu, hakim ve savcı olarak ne olduğunu, muameleleri gösterir. Verdikleri kararları gösterir. Hakimlik kapasitemizi aklımız, bilgimiz, ahlakımız ve vicdanımız belirler. Hakim ve savcılar olarak bir tarafı nur, bir tarafı nar olan bir mesleği icra ediyoruz. Hal böyle olunca kibir, enaniyet, çekememezlik ve buna benzer sebepler nedeniyle ya da hangi nedenle olursa olsun, asla adaletsiz davranmaya yönelmemeliyiz. Keyfi hareket etmemeliyiz. Hiçbir zaman arzularımıza uydurmaya kalkışmamalıyız, her yerde adaletin timsali olmalıyız. Okuduklarımızı ve dinlediklerimizi doğru anlamalıyız. Baktığımızı doğru görmeliyiz. Kimseyi, bilerek kıl kadar haksızlığa uğratmamalıyız. Her daim el emeği ve alın terimizle, bir başka söyleyişle hukuki ve ahlaki olanla yetinmeliyiz. Bakmakta olduğumuz işin öznesi veya yararlanıcısı, dostumuz da düşmanımız da olsa, akrabamız yahut yabancımız da olsa hiçbir zaman haktan ayrılmamalıyız. Her olay veya konuda daima hakkı hak olarak tanımalıyız ve hak ile hüküm vermeliyiz. Haktan uzak yaşayanın haksızlıktan yakayı kurtaramayacağını unutmamalıyız. Önümüze gelen uyuşmazlıkları anlamada, kavramada ve adil bir şekilde çözmede ihtiyaç duyulan bilgiye mutlaka sahip olmalıyız. Eksik bilgi ile karar vermemeliyiz. Hukuk kurallarını ve maddi olayı çok iyi bir şekilde anlama ve kavrama kabiliyetimizi sürekli olarak geliştirmeliyiz. Okuduğumuzu ve dinlediğimizi doğru anlamalıyız. Baktığımızı doğru görmeliyiz. Her kararımız topluma güven ve istikrar sunmalıdır. Her bir iddianamemiz yalnızca bir suç isnadı değil aynı zamanda adalet yolunda yakılan bir ışık olmalıdır. Kararlarımızdaki dürüstlük ve tarafsızlık, yalnızca bir davayı değil bütün bir toplumun adalet duygusunu şekillendirir; toplumsal güvenin durumunu, devletin ruhunu ve temelini de derinden etkiler. Unutmayalım ki adil, dürüst ve tarafsız karar verdiğimiz sürece hem kendimizi hem de toplumumuzu yüceltiriz. Sonuç olarak nara değil nura heves edelim. Unutmayalım ki nuru tercih edenin her işi ahsan olur, narı tercih edenin her işi hüsran olur” ifadelerini kullandı.
Gazze’de yaşanan insanlık dramına da değinen Özkaya, şöyle konuştu:
“Son iki yıldır Gazze’de yaşananlar, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri olarak kayda geçmiştir. Bu süreçte sivil yerleşimlerin hedef alınması; çocukların, kadınların ve yaşlıların yaşam hakkının hiçe sayılması sadece bir coğrafyanın değil tüm insanlığın vicdanını derinden yaralamıştır. Şu veya bu sebeple maruz kaldığı açlık nedeniyle doğum ağırlığından daha hafif bir ağırlıkta ölen bebeklerin durumu, çok az sayıda kişinin gündeminde yer bulabilmiştir. Bu trajedi, adaletin ve insan haklarının evrensel niteliğinin ne denli hayati olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Yaşananlara baktığımızda insan onuruna saygının, hukukun üstünlüğünün ve temel hakların korunmasının her zaman öncelik verilen ve uygulanan temel ilkeler olması gerektiği gözükmektedir. Bu ilkeler, sadece soyut kavramlar olarak kalmamalıdır; devlet uygulamalarına, yargı kararlarına ve toplumsal yaşama mutlaka somut bir şekilde yansıtılmalıdır. İnsanlık, tüm bu yaşananlara karşı ortak bir vicdanla hareket etmelidir. İnsanlığın ortak geleceğinin, adil ve sürekli nitelikli bir barışın ancak yeryüzünde ahlaki değerlere ve adalete dönülmesiyle, adaletin ve ahlakın hakim kılınmasıyla mümkün olabileceği unutulmamalıdır.”
Açılış konuşmasında toplantının sorunların çözümüne katkı sunmasını temenni eden Diyarbakır Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı Erhan Çavuşoğlu da “Hukuk sistemimizin en temel güvencelerinden biri olan Bireysel Başvuru Kurumu'nun adli ve idari yargı üzerindeki etkilerini ele almak üzere bir aradayız. Söz konusu toplantının uygulamada karşılaşılan sorunların çözümüne katkı sunmasını temenni eder. Bu vesileyle Diyarbakır'a gelen haziruna en kalbi selam ve saygılarımı sunarım” dedi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Çelenk ise “Yargının zor zamanında, ülkemizin zor zamanında sorumluluk almış, gövdesini ortaya koymuş, emeğini esirgememiş meslek büyüklerimi kadim şehir Diyarbakır'da, Medeniyetler Şehri Diyarbakır'da ağırlamaktan onur ve mutluluk duyuyoruz” diye konuştu. (DHA)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
AYM Başkanı Özkaya: Anayasa Mahkemesi’ne 13 yılda 702 bin 53 bireysel başvuru yapıldı
AYM Başkanı Özkaya: Anayasa Mahkemesi’ne 13 yılda 702 bin 53 bireysel başvuru yapıldı
Seyfettin EKEN-Selim KAYA/DİYARBAKIR, (DHA)- ANAYASA Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, “Eylül 2012 tarihinden bugüne kadar, bireysel başvuru sistemi kapsamında Mahkememize 702 bin 53 başvuru yapılmıştır. Bunların 600 bin 14’ü karara bağlanmıştır” dedi.
Diyarbakır’da bir otelin toplantı salonunda, ‘Adli ve idari yargıda bireysel başvuru ihlal kararları ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması’ konulu bölge toplantısı düzenlendi. Toplantıya Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, Yargıtay Birinci Başkanı Ömer Kerkez, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Muhsin Şentürk, Avrupa Konseyi İnsan Hakları, Adalet ve Hukuki İşbirliği Standartlarının Uygulanması Dairesi Başkanı Lilja Grétarsdóttır, Avrupa Konseyi Ankara Program Ofisi Başkanı William Massolin, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Çelenk, Diyarbakır Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı Erhan Çavuşoğlu, Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi Başkanı Kenan Şenlik, Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı Ali İrfan yılmaz ve davetliler katıldı.
Programda konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, bölge toplantılarının 7’ncisinin Diyarbakır’da gerçekleştirildiğini ifade etti.
‘702 BİN BAŞVURUDAN 81 BİN 841’İNDE İHLAL KARARI VERİLDİ’
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru sürecine ilişkin verileri paylaşan Özkaya, “Bireysel başvuru, herkesin Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurmak suretiyle kullanabileceği bir hak arama yoludur. Eylül 2012 tarihinden bu yana fiilen kullanılmaktadır. Söz konusu tarihten bugüne kadar, bireysel başvuru sistemi kapsamında, Mahkememize 702 bin 53 başvuru yapılmıştır. Bunların 600 bin 14’ü karara bağlanmıştır. 600 bin 14 kararın önemli bir kısmını, 531 bin 134’ünü kabul edilebilirlik kriterlerinden, birini veya birkaçını taşımaması nedeniyle başvurular hakkında verilen kabul edilemezlik kararları oluşturmaktadır. Belirtilen durumla birlikte 23 Eylül 2012 tarihinden bugüne kadar Mahkememiz tarafından toplam 81 bin 841 ihlal kararı verilmiştir. Bunların 56 bin 443’ü makul sürede yargılanma hakkına ilişkindir ve başvuruculara bir miktar manevi tazminat verilmesi ile sonuçlanan ihlal kararlarıdır. Adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı, ifade özgürlüğü gibi 19 değişik hak grubundan dosya bazlı verilmiş ihlal kararı sayısı 23 bin 914; hak bazlı verilen ihlal kararı sayısı ise 25 bin 398’dir. Mahkememiz kayıtlarına göre bu kararlardan bugün itibarıyla icra süreci henüz tamamlanmamış olanların sayısı 84’tür. Sözünü ettiğimiz sayılara baktığımızda, yıllar itibarıyla yapılan 702 bin 53 başvurunun yaklaşık yüzde 76’lık kısmının, yani 531 bin 134 ünün, kiminin süresinde yapılmaması, kiminin diğer kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması ve kiminin de böyle isimlendirilmese de nitelik itibarıyla tamamen temyiz incelemesi yapılması istemi niteliğinde olması nedeniyle kabul edilemezlikle sonuçlanan başvurular olduğunu; makul süre dahil yüzde 24, makul süre düşüldükten sonra kalanların ise yaklaşık yüzde 16 civarındakilerin de bir hak ihlali var mı yok mu incelemesini gerekli kılan nitelikteki başvurular olduğunu görüyoruz. Öte yandan 13 yılda verilen ihlal kararlarının toplam başvuruya oranının da makul süre hariç yaklaşık yüzde 3,4 olduğu görülmektedir. Tabii ki konjonktürel nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan spesifik bir konuya ilişkin çok sayıda dosya olması durumu bunun dışındadır” diye konuştu.
‘ANAYASA MAHKEMESİ BİR SÜPER TEMYİZ MERCİİ DEĞİLDİR’
Özkaya, bireysel başvurulara ilişkin değerlendirmesinde, “Peki buradan nasıl bir sonuç ortaya çıkıyor? Buradan, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemelerinde bir süper temyiz mercii olarak görev yapmadığı; önüne gelen başvurularda Anayasa’dan kaynaklanan bir yetkiyle anayasal bir görevin yerine getirilmesi bağlamında, yalnızca, bir hakkın anayasal anlamda ihlal edilip edilmediğine baktığı sonucu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla buradan da hem bireysel başvurunun bir temyiz yolu olduğu algısının gerçeğe uygun düşmediği hem de Anayasa Mahkemesi ile diğer yüksek mahkemelerimiz olan Yargıtay ve Danıştay arasındaki bireysel başvuruya ilişkin ilişkinin, hiyerarşik bir yönü bulunmayan, anayasal iş bölümüne dayalı bir ilişki olduğu sonucu ortaya çıkıyor. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi de hemen her vesileyle, ilgili her kararında hak ihlallerini giderme görevinin öncelikle genel anlamda kamu gücü kullanan tüm organlara ve özelde de olağan yargılamayı yapan mahkemelere ait olduğunu vurguluyor ve böylece Anayasa Mahkemesi ile diğer mahkemeler arasındaki ilişkinin ‘ikincillik’ ilkesi esası üzerine kurulduğu tespitini yapıyor. Bununla birlikte bireysel başvuru yolunun uygulandığı diğer ülkelere baktığımızda da ülkemizde bu alanda yaşanan tartışmaları olağan ve normal karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Kaldı ki biraz sonra da ifade edeceğim gibi Anayasa Mahkemesi diğer yüksek mahkemelerimiz Yargıtay ve Danıştay ile tam bir iletişim içinde çalışmaktadır. Bu bağlamda hem Sayın Yargıtay ve Danıştay Başkanlarımıza hem de yüksek mahkemelerimizin kurul ve daire başkanlarına ve üyelerine hassaten teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
‘YÜKSEK MAHKEMELERİMİZ YARGITAY VE DANIŞTAY İLE DE TAM BİR İLETİŞİM İÇİNDE ÇALIŞILMAKTADIR’
İncelenen bireysel başvuruların adalet odaklı bir yaklaşımla değerlendirildiğini ifade eden Özkaya, şöyle devam etti:
“Mahkememizde bireysel başvuru incelemeleri yapılırken Mahkememizce oluşturulmuş birbirini denetleyen birçok yapının içerisinde yer aldığı bir süreç izlenmekte; hazırlık ve karar aşamasında konuya ilişkin uluslararası evrensel yaklaşımlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında kullanılan ilke ve standartlar, varsa benzer konularda diğer ülke anayasa mahkemelerinin kararları, ülkemizin yüksek yargı organlarının kararlarında ortaya koydukları birikimler, oluşturdukları içtihatlar titiz bir şekilde araştırılmakta; bu araştırma sonucunda ortaya çıkan tespitler, raportörlerimizin görüş ve önerileri de dikkate alınarak Mahkememizin kurumsal olarak geçmişten günümüze kadar oluşan birikimi ve üyelerimizin engin tecrübeleriyle titiz bir müzakereye tabi tutulmaktadır. Ayrıca, konuya ilişkin içtihatlarının temel dayanaklarının anlaşılması bağlamında diğer yüksek mahkemelerimiz Yargıtay ve Danıştay ile de tam bir iletişim içinde çalışılmaktadır. Ayrıca belirtmem gerekir ki mahkememizce, incelenen tüm bireysel başvurularda başvurucular tarafından dile getirilen tüm ihlal iddiaları onların dini, siyasi veya ideolojik kimliğine bakılmadan tamamen adalet odaklı bir yaklaşımla değerlendirilmekte; anayasal sınırlar içinde kalmak kaydıyla, temel hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesine hizmet edecek, modern hukukta benimsenen yorum yöntemleri tatbik edilmektedir. Bu anlayış içerisinde hareket edilirken de temel hak ve özgürlüklerin uluslararası düzeyde korunması bakımından ölçülülük, demokratik toplum düzeninin gerekleri ve adil denge gibi genel ilkelere başvurulmakta ve bunlar dinamik bir yorumla ele alınmaya gayret gösterilmektedir. Dolayısıyla Mahkememiz, kararlarını hukukun çizdiği sınırlar içinde, vicdanın sesine kulak vererek merkezinde yalnızca objektif adaletin olduğu bir anlayışla şekillendirmeye, tüm kişi ve kurumlarla olan ilişkilerini bu anlayış içerisinde yürütmeye, kendisine yüklenen misyon bağlamında; adalet, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükler gibi değerlerin gerçekleşmesine katkı yapmaya, bireylerin ve kurumların adalet duygularını tatmin etmeye, onların devlete ve hukuka olan güvenlerini artırmaya çalışmaktadır. Anayasa Mahkemesi olarak bireysel başvuruda geldiğimiz nokta itibarıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları yanında, insan hakları hukukuna ilişkin tüm evrensel ilke, standart ve kararlardan da yararlanarak temel hak ve özgürlüklerin korunmasına ve geliştirilmesine yönelik standartları büyük ölçüde belirlemiş, dolayısıyla da zengin bir insan hakları içtihat bankası oluşturmuş bulunmaktayız.”
‘HAKİM VE SAVCILARIN EN BÜYÜK SORUMLULUĞU ADALETİ TESİS ETMEKTİR’
Özkaya, yargı bağımsızlığının önemine dikkat çekerek, “Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin iş yükü giderek artmaktadır. Mahkememiz artan iş yükünün altından kalkabilmek için gerekli tedbirleri baştan itibaren almıştır ve almaya devam etmektedir. Mahkememizce, bireysel başvurunun kabulünün üzerinden geçen 13 yıl içinde yalnızca içtihat ve uygulama bakımından değil kurumsal kapasitenin geliştirilmesi yönünden de önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Ne var ki bireysel başvuru sisteminin etkili bir şekilde, iyi işleyen bir hak arama yolu olarak yoluna devam etmesi, yalnızca Anayasa Mahkemesi’nin çabalarıyla mümkün değildir. Bu, ancak tüm alakadarların bu konuda duyarlı olması ve ihlal kararlarının objektif etkisinin hayata geçirilmesiyle mümkün olabilir. Dünyanın her yerinde, her toplumda o topluma ilişkin anayasal kimliği ya da o topluma ilişkin ortak toplumsal kimliği oluşturan ilke ve değerlerin en önemli güvencesi, hukuk devleti olmanın gereği olan bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığıdır. Bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığı da öncelikle o faaliyeti yürütecek olan bağımsız ve tarafsız hakim ve savcıların varlığıyla mümkündür. Zira devletin ve toplumun bekası açısından mutlak bir gereklilik ve zorunluluk olan hakkın ayakta tutulmasında ve adaletin sağlanmasında en önemli sorumluluk yargısal faaliyetlerin baş aktörleri olan hâkim ve savcılara aittir. Bir başka söyleyişle adaleti tesis etme görev ve sorumluluğu temel olarak hakim ve savcılarındır” diye konuştu.
‘KİMSEYİ, BİLEREK KIL KADAR HAKSIZLIĞA UĞRATMAMALIYIZ’
İddianamelerin yalnızca bir suç isnadı değil aynı zamanda adalet yolunda yakılan bir ışık olması gerektiğini belirten Özkaya, “Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olan bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığı temel hak ve özgürlüklerin olduğu kadar kamusal düzenin korunmasının da güvencesidir. Kendimizi ne kadar methedersek edelim, nasıl tarif edersek edelim, hakim ve savcıların da insan olarak ne olduğunu, hakim ve savcı olarak ne olduğunu, muameleleri gösterir. Verdikleri kararları gösterir. Hakimlik kapasitemizi aklımız, bilgimiz, ahlakımız ve vicdanımız belirler. Hakim ve savcılar olarak bir tarafı nur, bir tarafı nar olan bir mesleği icra ediyoruz. Hal böyle olunca kibir, enaniyet, çekememezlik ve buna benzer sebepler nedeniyle ya da hangi nedenle olursa olsun, asla adaletsiz davranmaya yönelmemeliyiz. Keyfi hareket etmemeliyiz. Hiçbir zaman arzularımıza uydurmaya kalkışmamalıyız, her yerde adaletin timsali olmalıyız. Okuduklarımızı ve dinlediklerimizi doğru anlamalıyız. Baktığımızı doğru görmeliyiz. Kimseyi, bilerek kıl kadar haksızlığa uğratmamalıyız. Her daim el emeği ve alın terimizle, bir başka söyleyişle hukuki ve ahlaki olanla yetinmeliyiz. Bakmakta olduğumuz işin öznesi veya yararlanıcısı, dostumuz da düşmanımız da olsa, akrabamız yahut yabancımız da olsa hiçbir zaman haktan ayrılmamalıyız. Her olay veya konuda daima hakkı hak olarak tanımalıyız ve hak ile hüküm vermeliyiz. Haktan uzak yaşayanın haksızlıktan yakayı kurtaramayacağını unutmamalıyız. Önümüze gelen uyuşmazlıkları anlamada, kavramada ve adil bir şekilde çözmede ihtiyaç duyulan bilgiye mutlaka sahip olmalıyız. Eksik bilgi ile karar vermemeliyiz. Hukuk kurallarını ve maddi olayı çok iyi bir şekilde anlama ve kavrama kabiliyetimizi sürekli olarak geliştirmeliyiz. Okuduğumuzu ve dinlediğimizi doğru anlamalıyız. Baktığımızı doğru görmeliyiz. Her kararımız topluma güven ve istikrar sunmalıdır. Her bir iddianamemiz yalnızca bir suç isnadı değil aynı zamanda adalet yolunda yakılan bir ışık olmalıdır. Kararlarımızdaki dürüstlük ve tarafsızlık, yalnızca bir davayı değil bütün bir toplumun adalet duygusunu şekillendirir; toplumsal güvenin durumunu, devletin ruhunu ve temelini de derinden etkiler. Unutmayalım ki adil, dürüst ve tarafsız karar verdiğimiz sürece hem kendimizi hem de toplumumuzu yüceltiriz. Sonuç olarak nara değil nura heves edelim. Unutmayalım ki nuru tercih edenin her işi ahsan olur, narı tercih edenin her işi hüsran olur” ifadelerini kullandı.
‘GAZZE’DEKİ TRAJEDİ, İNSANLIĞIN VİCDANINI DERİNDEN YARALADI’
Gazze’de yaşanan insanlık dramına da değinen Özkaya, şöyle konuştu:
“Son iki yıldır Gazze’de yaşananlar, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri olarak kayda geçmiştir. Bu süreçte sivil yerleşimlerin hedef alınması; çocukların, kadınların ve yaşlıların yaşam hakkının hiçe sayılması sadece bir coğrafyanın değil tüm insanlığın vicdanını derinden yaralamıştır. Şu veya bu sebeple maruz kaldığı açlık nedeniyle doğum ağırlığından daha hafif bir ağırlıkta ölen bebeklerin durumu, çok az sayıda kişinin gündeminde yer bulabilmiştir. Bu trajedi, adaletin ve insan haklarının evrensel niteliğinin ne denli hayati olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Yaşananlara baktığımızda insan onuruna saygının, hukukun üstünlüğünün ve temel hakların korunmasının her zaman öncelik verilen ve uygulanan temel ilkeler olması gerektiği gözükmektedir. Bu ilkeler, sadece soyut kavramlar olarak kalmamalıdır; devlet uygulamalarına, yargı kararlarına ve toplumsal yaşama mutlaka somut bir şekilde yansıtılmalıdır. İnsanlık, tüm bu yaşananlara karşı ortak bir vicdanla hareket etmelidir. İnsanlığın ortak geleceğinin, adil ve sürekli nitelikli bir barışın ancak yeryüzünde ahlaki değerlere ve adalete dönülmesiyle, adaletin ve ahlakın hakim kılınmasıyla mümkün olabileceği unutulmamalıdır.”
Açılış konuşmasında toplantının sorunların çözümüne katkı sunmasını temenni eden Diyarbakır Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı Erhan Çavuşoğlu da “Hukuk sistemimizin en temel güvencelerinden biri olan Bireysel Başvuru Kurumu'nun adli ve idari yargı üzerindeki etkilerini ele almak üzere bir aradayız. Söz konusu toplantının uygulamada karşılaşılan sorunların çözümüne katkı sunmasını temenni eder. Bu vesileyle Diyarbakır'a gelen haziruna en kalbi selam ve saygılarımı sunarım” dedi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Çelenk ise “Yargının zor zamanında, ülkemizin zor zamanında sorumluluk almış, gövdesini ortaya koymuş, emeğini esirgememiş meslek büyüklerimi kadim şehir Diyarbakır'da, Medeniyetler Şehri Diyarbakır'da ağırlamaktan onur ve mutluluk duyuyoruz” diye konuştu. (DHA)
Kaynak: DHA
En Çok Okunan Haberler